Tuesday, November 26, 2013

Delirmiyorum, yalnızca acı çekiyorum..



delirmiyorum yalnizca aci cekiyorum 1
  Hayatının bir döneminde hiçbir şeyin yolunda gitmediğini hissettiğin oldu mu? Her şeyin gözüne saçma geldiği bir evreden geçtin mi? Ya anlamıyorum ben ne ara bu kadar anlamsız biri olup çıktım.

   Gülümsemek için sebep arıyorum ama bulamıyorum. Bir insan aynanın karşısına geçip zorla gülümsemeye çalışır mı ya? Kitapların arasında kendimi daha huzurlu hissediyorum nedense. Keşke hayatımı kitap okuyarak kazanabilsem. Yaşadığım hayattan tat alamıyorum. Neden böylesin diye sorduklarında verebildiğim tek cevap, kendimi bildim bileli böyleyim oluyor. Arkadaş olmak için insanların yanına gittiğimde benimle konuşmalarını kısa kesiyorlar. Böyle bir ortamda nasıl enerji saçabileceğimi hala bulamadım. 

  Birinin bana Ne dedin sen haa tokadıyla vurup kendime getirmesi gerekiyor sanırım. Bu uyuşukluk, bu manik depresif halim canımı çok sıkıyor. Bu ben değilim. Olmak istediğim insan bu değil. Böyle bazen nefes alamaz duruma geliyorum biliyor musun. Dışarı çıkıp derin derin nefes alarak kendime gelmeye çalışıyorum kampüsteyken. Düşüncelerimi kontrol edemiyorum. Üniversite ortamında her şey o kadar karman çorman ki kimin eli kimin cebinde belli değil. 

  O kadar kalabalığın arasında yalnız kalmak nedir bilir misin sen? Kitapların samimi sayfalarına sığnıyorum yalnız kalmamak için. Aslında yalnızlık birilerine ihtiyaç duymadıkça güzel bir şey. Düşünsene arkadaşınla kütüphaneye gidiyorsun ama o kütüphaneyi sevmediği için kitapları doğru düzgün inceleyemiyorsun. Halbuki tek başına gitsen oraya daha çok keyif alacaksın. İşte bazı zamanlarda yalnızlık işe yarıyor. Fakat 60 kişilik sınıf ortamında bir halta yaramıyor. Daha kötü hissetmene neden oluyor.

  Bu hafta sosyoloji dersinde bir çocuk bana bakıp ''Merhaba'' dedi. ''Bana mı diyorsun?'' dedim şaşkınlıkla. O kadar garipsemişim ki birinin bana selam vermesini ilk duyuşta anlamadım. Arkadaşım ne hale geldim ben böyle ya. Her zamanki samimi tavrımı takınıp ben de merhaba dedim. Sonra bana ''Sinemasal bir yönün var'' dedi. Ne diyeceğimi bilemedim valla. Teşekkür ederim dedim şaşkınlıkla. Sosyoloji dersinde arka sıralardaydım. Çok fena dalga geçiyorlar hocayla ya. Çok eğlendim valla o derste. 

  Şu sıralar en büyük sorunum tek başıma bir şey yaparken keyif alamamak. Bunu aştığım zaman her şey daha güzel olacak bence. Zaman zaman bunu aştığımı hissediyorum ama bazı anlarda bu düşünce tamamen terk ediyor aklımı. Sinemaya gitmeyi istiyorum mesela ama tek başıma keyif alamıyorum. Lisedeki felsefe hocam '' Tek başına sinemaya gitmek bence büyük keyif, bunun kıymetini bilin'' demişti. O felsefe hocamı da ne çok severim. Lisedeki sınıfım onu sevmezdi. Ben nedense çok severdim.

  Okula alıştım. Yani kantindeki berbat yemeklerini, samimiyetsiz arkadaşlık ilişkilerini, ne anlattığını kendisi bile anlamayan hocaları saymazsak iyi sayılırım. Salı günü sahaf festivaline gittim. O kadar çok uygun şeyler var ki insan hangi sahafa gideceğini karar veremiyor. Çok uygun fiyata kitaplar var. Hepsini inceleyemedim tabii. Hava kararınca kitapları göremiyorsun zaten. Hafta sonu tekrar gideceğim. Bu sefer daha detaylı inceleyeceğim kitapları.

  Sahaftayken en çok sevdiğim olayı yaşadım. Bir sahaftan Zeki Müren plağının sesi yükseldi ben sahafları teker teker gezerken. O kadar hoşuma gitti ki bu durum şarkı bitine kadar sadece o anın tadını çıkardım. Ve o şarkıyı dinlemek bana iyi geldi. 

  Pazartesi günü arka sıralarda oturmanın avantajını gördüm. Birkaç insanla tanıştım ama yine tanışmakla kaldı. Onlarla birlikte salak gibi kantine gittiğim için kızıyorum kendime bazen. Ya sen muhabbeti kısa kesen biriyle nasıl kantine gidersin salak diye söyleniyorum içimden. Bir tek cuma günleri mutlu oluyorum. Çünkü kendi bölümümdeki iki tane yakın arkadaşım var onlarla ders görüyorum. Onlarla kütüphanede aynı kitabı almaya çalışırken tanıştım. Damla ve Kerem. İkisi de dünya tatlısı insanlar. Haa ben sana bölümümde 55 yaşında bir adamın olduğunu söylemedim. İlk gördüğümde herhalde birinin velisidir dedim. Meğersem öğrenciymiş. Garipsemedim tabii ama şaşırdım. Ne bileyim geçen sene Emel ''Kanka bölümümde 55 yaşında biri var şok oldum'' deyince o kadar şaşırmamıştım. Şimdi kendi bölümümde böyle birini görünce Emele hak verdim. 

  Kütüphane görevlisiyle kanka olduğumu söylemiş miydim sana? Ya ben hayatımda bu kadar içten bir kadın görmedim. Nasıl güzel bir kalbi var. Onunla olan konuşmalarımızı seviyorum. Cuma günlerini seviyorum çünkü Yalan Dünya var. Bazen Zerrin'in taklidini yapıp mutlu olmaya çalışıyorum biliyor musun. Annem bu durumuma anlam veremiyor. Neden hala 63 kiloda olduğuma anlam veremiyor.

  Bugün bana ''Seni askere kim gönderecek? Hani hiç arkadaşın yok!'' diyerek acı gerçeği bir kere daha yüzüme vurdu. Bazen kurduğu cümlelere dikkat etmiyor. Keşke konuşurken iki kere düşünse. Cuma günleri karikatür dergilerini alıp bir güzel keyif yapmaya çalışıyorum. Sonra Ayline yazı yazıyorum kütüphanede dersim bittikten sonra. Okuduktan sonra tepkisi ne olacak çok merak ediyorum. Cuma günü ne çok şey yapıyormuşum ben ya.

  Mutsuz olduğun için uyayamadığın geceler oldu mu hiç? Benim çok oldu. Geçen gün o gecelerden birini yaşadım. Bu sefer yanımda Özge vardı. Onunla mesajlaşarak acımı hafifletmeye çalışıyorum. Bir virüs gibi hissediyorum kendimi bazen. Etrafımdaki insanlara sanki mutsuzluk bulaştırıyorum. Oysa ben böyle biri değilim. 

  Görsel iletişim okuyan arkadaşım tırt çıktı. Verdiği sözleri tutamayan biriyle ben nasıl arkadaş olabilirim? İkidir beni ekiyor ve bu durum hiç hoşuma gitmiyor. Birlikte yemek yeriz diyor tamam diyorum sonra bir bakıyorum işi çıkmış gidiyor. Geçen sefer de arkadaşı geldiği için ekmişti. Böyle olunca ondan soğumaya başladım. Daha verdiğin sözü tutamıyorsun ben sana nasıl güveneyim?

 Şimdi geçen seneki halimi düşününce şu anki durumuma şükrediyorum ara sıra. Geçen sene daha umutsuz bakıyordum her şeye. ''Tamam artık, artık bu yolda ilerleyip gideceğim. Böyle bir hayatım olacak.'' diye söylenirdim. Demek ki kesin sözler söylememek gerekiyormuş. 

  Kitaplar ve şarkılar olmasa kesin delirirdim herhalde. Benim için sığınacak dallar resmen. Özlemle beklediğim bir arkadaş grubum olacak mı acaba? Geçen sene Erkan'ın doğum gününü üniversiteli arkadaşları kutlamıştı. Benim arkadaşlarım da öyle kutlayacak mı merak ediyorum. İç sesim nah hareketi yapıyor aklınca. Annem Erkan'ın fotoğraflarını görünce ''Senin neden arkadaşların böyle kutlamıyor?'' diye sormuştu bana, cevap verememiştim üzüntüden. Asla tam anlamıyla böyle bir tabloyla karşılaşmadım. Dershanedeyken karşılaşmıştım bir keresinde. Ama onlar da sonradan yapmıştı. Çok sevinmiştim. Üniversitede istediğim gibi bir ortam yok maalesef. Emele benzeyen kıza öküz gibi bakmaktan vazgeçmeliyim. Sosyoloji dersinde gözüm ona kayıyordu. Önümde oturuyordu çünkü. Allahım bir insan nasıl bir insana bu kadar benzer aklım almıyor. Konuşması, giyimi, kilosu, bakışları tıpatıp aynı ya. Emel görse yok artık der herhalde.

  Delirmiyorum. Delirmemeliyim. İçimdeki bu hiçbir şey yapmama isteğini öldürmem lazım. Burayı güzelleştirmek için yan tarafa sevdiğim insanların fotoğraflarını ekledim. Onlara bakınca mutlu olasım geliyor. Her birini çok seviyorum. Hoşuna gitti mi bu ufak çaplı çalışmam merak ediyorum. Gecenin bir vakti art arda Yıldız Tilbe, Ahmet Kaya, Cem Adrian dinlemek yasaklansın bence. Çünkü ben bunu engelleyemiyorum. Yıldız Tilbe'nin eski şarkıları ne kadar güzel. Ölmeden önce Cem Adrian'ı canlı dinlemek istiyorum.

Sevdiğim insanların benden uzak olması kadar piç bir durum yok.  

   Keşke bu kadar aciz hissetmesem. Keşke roman kahramanları beni etkilemese. Ne bileyim Sulhi Saygılı gibi birine dönüşmek istemiyorum. Ama giderek ona dönüşüyorum. Barış Bıçakçı çok sağlam bir yazar bence. Buikayı her dinlediğimde flamenko dansı yapasım geliyor evin içinde. Bir insanın sesi bu kadar mı güzel olur ya. Resmen ruhuma işliyor sesi.

Ha bu arada fazla antidepresanın var mı?

Çünkü tek başıma üstesinden gelemiyorum artık.

Bu da şarkımız olsun

Kendine iyi davran.  


delirmiyorum yalnizca aci cekiyorum 2

No comments:

Post a Comment